Kahrın da Hoş Lütfun da Hoş: Şükran Duygusu Üzerine Manevi Duyarlıklı Psikanalitik Bir Açımlama
Melanie Klein, torunu Diana ile birlikte, 1945. |
Nesne İlişkileri ekolünün başlatıcısı kabul edilen İngiliz psikanalist Melanie Klein, meslektaşları arasında yaratacağı olumsuz itibara rağmen, psikanalistlerin insan zihninin olumsuz ve yıkıcı taraflarını araştırmak ve yorumlamak konusunda tereddüt ettiklerini ve bu suskunluğun bozulması gerektiğini düşünerek bebeğin en acı verici deneyimleri ve endişelerini açıklamaya yönelik bir çaba sarf etmiştir. 1957 tarihli Haset ve Şükran makalesi bu çabanın bir ürünüdür.
Klein (2016), makalesine yıllardır yabancı olmadığı haset ve şükran duygularının en erken kaynaklarıyla ilgileneceğini, hasedin, sevgi ve şükran duygularını baltalayan güçlü, yıkıcı bir etken olarak yaşamın başından beri mevcut olduğunu belirterek başlar. Bebek tarafından yaşam kaynağı olan anne ve onun memesi, bebek için bir doyum kaynağı olabilmişse, anne, bebek için sevgi yatırımı yapacağı bir nesne halini alır. Fakat Klein bu ideal durumun çoğu zaman bozulduğunu, annenin ruhsal ve fiziksel konumundan dolayı ve hatta anne karnındayken rahatsız edici dış uyarımlar sebebiyle bebeğin hüsrana uğradığını aktarır. Her şey yolunda gitse bile bebeğin, anne tarafından sevildiğinden emin olmak istemesi sebebiyle bu güven ortamı yine de bozulabilir. Hasedin ilk kaynağı anlıyoruz ki oral-sadist dürtülerdir çünkü bebek, annenin yetersizliği (sütünün olmaması, gecikmesi, hastalıkları, vb.) sebebiyle, memenin, arzu ettiği doyumu yani sınırsız sütü ve sevgiyi kendisine bilerek vermediğine inanır ve memeyi sembolik olarak kötülemeye, kirletmeye (mesela somut anlamda ısırmaya) başlar. Hasedi, kıskançlık ve açgözlülükten ayıran kritik sınır, arzusundan yoksun bırakıldığı için bebeğin nesneyi tahrip etme dürtüsüne kapılmasıdır. Klein bu sebeple haset duygusunda paranoid-şizoid bazı öğelere rastlanabileceğini belirtir. Haset böylece şükran duygusunun gelişimine engel olur. İyi nesneyi sağlam bir biçimde kurabilmiş bebek yetişkinliğinde yaşayacağı kayıplara karşı telafiler üretebilecektir ancak hasetli kişi kayıplarını asla telafi edemeyeceğini düşünüp tatminsiz hissedecek ve hasedi daha da artacaktır.
Peki, şükran duygusu tam da burada, nedir ve ne anlama gelmektedir? Şükran duygusu, bebeğin sadece arzu edilen nesneye ulaşıp doyum ve haz hissetmesi değil; kendisini çok seven annenin o anda yetersiz kalsa bile onu çok sevdiğine inanmayı sürdürmesidir. (Hinshelwood ve Fortuna, 2007). Başlarda zulmedilme kaygıları yaşayan ve haset hisseden bebek, içinde derinlere yerleşmiş iyi nesnenin gücüyle anneyi ve kendisini “iyi-kötü” olarak bölmekten vazgeçip, iyi ve kötüyü bütünleştirmeye başlayacak, şükran hissedecek ve paranoid-şizoid konumdan depresif konuma doğru ilerleyecektir. Daha da basitleştirirsek, şükran, kusurlarına rağmen bir kişiyi sevmeye devam etmektir. Şükran sadece bireyi bağlamaz; cömertlik duygusunu teşvik ederek bireyi, hissettiği zenginliği başkalarıyla paylaşması konusunda yüreklendirir.
Şimdi şükran duygusunun maneviyatla bağı daha açık bir şekilde temellendirilebilir. Bu bölümün başında yapılan tasnifte, Klein’ın maneviyatla, doğrudan klinik uygulamaları üzerinde değil de kişisel yaşamında edindiği bilgi ve görgü itibariyle meşgul olan bir psikanalist olduğu belirtilmişti. Klein (2016)’ın Haset ve Şükran makalesinin birkaç yerinde ilk olarak haset, daha sonra şükran kavramıyla alakalı yaptığı değinilerin bu tespiti teyit ettiğini belirtmek yerinde olacaktır.
Hasedin yedi “ölümcül günah”tan biri sayılmasının çok haklı psikolojik nedenleri vardır. Hatta şunu da ileri sürebilirim ben: İnsanlarda, hasedin aslında en büyük günah olduğuna ilişkin bilinçdışı bir duygu vardır çünkü haset yaşamın kaynağı olan nesneyi kirletiyor, bozuyor ve yaralıyordur (s. 32-33).
Bu pasajdan anlıyoruz ki Klein, Hıristiyan teolojisi hakkında temel bilgiye sahiptir ve hasedin İncil’deki kavranışına atıf yapmaktan çekinmemiştir. Hasedin yıkıcılığı sadece İncil’in değil tüm semavi kitapların, nitekim Kur’an’ın da dikkate aldığı bir olgudur. Nitekim Felak Suresi’nde hasetten şöyle bahsedilmektedir: “1) De ki: "Ben, ağaran sabahın Rabbine sığınırım, 2) Yarattığı şeylerin şerrinden, 3) Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, 4) Ve düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden, 5) Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.”[i] Ayeti takiben Muhammed peygamberin bir hadisine yer vermek anlamlı olacaktır: “Sakın haset etmeyin çünkü ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, haset de salih amelleri yer bitirir.” [ii]
Yapılan ayet ve hadis aktarımında hasedin yıkıcılığının çift yönlü olduğunu görüyoruz. Hasedin bir yönü, Felak Suresi’nin beşinci ayetinde bahsedildiği üzere, haset edilen nesneye uzanmakta, haset eden kişi duygusal ve fiziksel şiddetini (şerrini) bu nesne üzerine boşaltmaktadır. Hasedin diğer yönü ise, hadiste işaret edildiği gibi, haset eden öznenin kendisiyle ilgili olmakta, yarattığı kötücül güçle haset edende bulunan iyicil niyet ve eylemleri tüketmektedir.
Klein, Haset ve Şükran makalesinde hasedin şiddetini yumuşatan ve kişiyi bütünleyen duygu olan şükranı temellendirirken Hıristiyan ilahiyatçı Aziz Augustinus (354-430) ve İncil’deki bir ayet üzerinden dini ve manevi açımlamalar yapar.
Aziz Augustinus, yıkıcı bir güç olan Haset’e karşı yaratıcı bir güç olarak tanımlamıştır Yaşam’ı. Bu bağlamda, Korintoslulara Birinci Mektup’ta da şöyle denir: “Sevgi haset duymaz.” (s. 48).
Sevgi haset duymaz çünkü sevgi yaşamın en merkezi yaratıcı kaynağıdır. Haset öyleyse yaşamın değil ölümün yanındadır. Freud (2001)’un ölüm dürtüsü [iii] kavramını da anarak denebilir ki haset hisseden birey hem başkasındaki canlılığı hem kendindeki canlılığı hem de Tanrı ile kurduğu canlı, iyicil ilişkiyi sakatlamakta; iç ve dış dünyasına ölüm dürtüsünün cansızlığını ve yıkıcılığını bulaştırmaktadır.
Klein (2016) dindar kişilerin yemekten önce şükür duasında bulunmalarını anlamlı bulur çünkü şükür duası eden kişinin, o anda kullandığı sözcüklerle, küskünlük, haset gibi muhtemel yıkıcı duyguları bertaraf etme, dönüştürme şansına kavuştuğunu söyler. Klein burada Freud’un din yorumunu aşarak, şükran duygusu içerisinde yapılan duanın terapötik işlevini öne çıkarmıştır. Klein’ın bu yorumunu izler ve bir değerlendirme yaparsak, yemek gibi gündelik yaşamın herhangi bir yerinde inançlı bireyin şükran hissetmesi Tanrı ile özel, canlı ve hakiki bağlar kurmasına yardımcı olabilir. İnsanın Tanrı ile ilişkisi, bebeğin anne ile ilişkisinin bir modeli olarak düşünülürse, iyi nesneyi içselleştirmiş bebeğin kendisini tatmin edemese de annesine şükran hissetmeyi sürdürmesi gibi inanan kişi de duasına o anda yanıt alamasa dahi iyi nesneyi içselleştirebildiği için Tanrı’ya inanmaya, güvenmeye ve gerçek şükran duygusunu hissetmeye devam edecektir.
Klein, şükran duygusunun manevi yönleriyle ilgili bu aktarım ve yorumların ötesine her ne kadar geçmemiş olsa da yaşadığımız kültürel coğrafyada Türk-İslam geleneğinin tanığı olarak şükran duygusunun manevi kökleriyle ilgili Kleincı bakış açısını zenginleştirecek bazı bağlantılar kurmakta özgür olduğumuzu düşünmekteyiz. Sözgelimi Fatih Sultan Mehmet (1432-1481)'in hocası Akşemseddin (1389-1459)'in eğitiminden geçmiş 15. yüzyıl mutasavvıf şairlerinden İbrahim Tennuri (Amasya-1482, Kayseri)’den bir kısmı alıntılanan şiirin [iv] bahsedilen bağlantıyı besleyebilecek bir derinliğe sahip olduğunu düşünmekteyiz:
Cana cefa ya kıl vefa kahrın da hoş lutfun da hoş
Ya derd gönder yahud deva kahrın da hoş lutfun da hoş
Hoşdur bana senden gelen ya hil’at ü yahud kefen
Ya taze gül yahud diken kahrın da hoş lutfun da hoş
Gelse Celal’inden cefa yahud Cemal’inden vefa
İkisi de cana safa kahrın da hoş lutfun da hoş
Ger bağ u ger bostan ola ger bend ü ger zindan ola
Ger vasl ü ger hicran ola kahrın da hoş lutfun da hoş
İlk dört beyiti alıntılanan şiirde Tennuri, birbirine zıt haller tarif etmektedir: cefa-vefa; kahır-lütuf; dert-deva; hil’at [v]-kefen; gül-diken; celal [vi]-cemal [vii]; cefa-vefa; bostan-zindan; vasıl [viii]-hicran [ix]. Tennuri bu zıt hallerin her ikisini de deneyimlemeye açık olduğunu söylemek istemektedir. Çünkü Allah’ı ve onunla kurduğu ilişkiselliği o denli güçlü ve bütün deneyimlemektedir ki ondan gelecek iyi ya da kötü olsun herhangi bir şeyi daha şimdiden kabul etmektedir. Bu şiire hakim olan ruh halinin, Klein’ın farklı bir bağlamda temellendirdiği şükran kavramıyla örtüştüğünü düşünmekteyiz. Buradan hareketle öncelikle salt iyicil yaşantılar içerisinde herhangi bir gerilim deneyimlemeksizin hissedilen şükran duygusunun gerçek bir şükran deneyimi olmadığını öne sürebiliriz. Çünkü sadece iyicil yaşantılarında şükran hisseden bir kişi, nesnesini iyi ve kötü, siyah ve beyaz olarak ikiye bölecek, kötücül yaşantılar içindeyken muhatabına muhtemelen küskünlük, duyarsızlık ve hatta öfke veya nefret hissedecektir. Oysaki Klein’ın depresif konumu içinde hareket ederek şükran hissetmek, muhatap olunan nesne kim olursa olsun onun değişken durumlarına ve dolayısıyla kendi değişkenliklerine tahammül etmeyi önerir. O yüzden depresif konumda gerçekten kendisine güvendiğimiz bir nesnenin hissettirdiği hoşnutsuzluğu salt zulüm, kahır gibi yaşamak mümkün değildir.
Böylece Kleincı bir bakış açısıyla şükran duygusunun gerçek anlamda depresif konuma ait bir duygu olduğunu, paranoid-şizoid konumda olan bir kişinin hissettiği şükran duygusunun ise anlık bir idealleştirmeden öte bir şey olmadığını söyleyebiliriz. Şu halde Tennuri’nin şiirine hakim olan duygunun depresif konumda hissedilen şükran duygusu olduğu söylenebilir.
Dr. Psikolog Gökhan Özcan
Not: Bu yazı, künyesi belirtilen kitaptan yazarı tarafından iktibas edilmiştir: Özcan, G. (2024). Nesne ilişkileri. Psikoterapi ve psikolojik danışma kuramları manevi boyutlarıyla. Ekşi, H. (Ed.), s. 197-236. Kaknüs Yayınları.
Dipnotlar
[i] Yazır, H. (2012). Açıklamalı Kur'an-ı Kerim meali. Huzur Yayınevi.
[ii] Ebu Davud. (1983). Sünen-i Ebi Davud ve tercemesi (İ. Koçaşlı, Çev.). Milli Gazete Yayınları.
[iii] Ölüm dürtüsü, Freud’a göre, kişinin kendisini yok etme ve yaşamı cansız duruma döndürme eğilimi ve isteğidir.
[iv] Fidan, M. (2017). İbrahim Tennûri hayatı ve eserleri. Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları.
[v] Kıymetli bir elbise.
[vi] Kur’an’da Allah’ın öfkesine işaret eden sıfat.
[vii] Kur’an’da Allah’ın iyiliğine işaret eden sıfat.
[viii] Allah’a kavuşmak.
[ix] Allah’tan uzak olmanın hissettirdiği acı.
Kaynakça
Freud, S. (2001). Haz ilkesinin ötesinde ben ve id (A. N. Babaoğlu, Çev.). Metis Yayınları.
Not: Bu yazı, künyesi belirtilen kitaptan yazarı tarafından iktibas edilmiştir: Özcan, G. (2024). Nesne ilişkileri. Psikoterapi ve psikolojik danışma kuramları manevi boyutlarıyla. Ekşi, H. (Ed.), s. 197-236. Kaknüs Yayınları.
Dipnotlar
[i] Yazır, H. (2012). Açıklamalı Kur'an-ı Kerim meali. Huzur Yayınevi.
[ii] Ebu Davud. (1983). Sünen-i Ebi Davud ve tercemesi (İ. Koçaşlı, Çev.). Milli Gazete Yayınları.
[iii] Ölüm dürtüsü, Freud’a göre, kişinin kendisini yok etme ve yaşamı cansız duruma döndürme eğilimi ve isteğidir.
[iv] Fidan, M. (2017). İbrahim Tennûri hayatı ve eserleri. Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları.
[v] Kıymetli bir elbise.
[vi] Kur’an’da Allah’ın öfkesine işaret eden sıfat.
[vii] Kur’an’da Allah’ın iyiliğine işaret eden sıfat.
[viii] Allah’a kavuşmak.
[ix] Allah’tan uzak olmanın hissettirdiği acı.
Freud, S. (2001). Haz ilkesinin ötesinde ben ve id (A. N. Babaoğlu, Çev.). Metis Yayınları.
Hinshelwood, R. D., & Fortuna, T. (2017). Melanie Klein: The basics. Routledge.
Klein, M. (2016). Haset ve şükran (O. Koçak ve Y. Erten, Çev.). Metis Yayınları.
Klein, M. (2016). Haset ve şükran (O. Koçak ve Y. Erten, Çev.). Metis Yayınları.
Yorumlar
Yorum Gönder