Kaygı Üzerine Bir Derkenar



Psikoloji, psikiyatri ve psikoterapi literatürü içerisinde pek fazla atıf yapılmamasına rağmen kaygı ve korku kavramlarını ayırt eden ilk düşünür Danimarkalı filozof Soren Kierkegaard’tır. 1844 yılında kaleme aldığı psikolojik bir çalışma olan Kaygı Kavramı (Begrebet Angest) isimli kitabında şöyle söyler: 

‘’Kaygı (angest) kavramına psikolojide hemen hemen hiç değinilmemiştir. Bu terimin korku (frygt)’dan ve korkuya bağlı, belirli bir nesnesi olan benzer kavramlardan tümüyle farklı olduğunu belirtmeliyim. Kaygı bu nedenle hayvanda bulunmaz.’’ (s. 35)

Kierkegaard bu pasajda korkuyu nesnesi olan, kaygıyı ise nesnesiz ve insani bir duygu olarak düşünmektedir. Aynı kitabın ilerleyen sayfalarında kaygının nesnesinin olsa olsa hiçlik olabileceğinden bahseder. Kierkegaard’ın bu fenomenolojik-sezgisel açıklamaları kaygı duygusunun psikolojik içeriği adına önemli bir yere ve değere sahiptir.

Kierkegaard’ın kaygıya dair düşüncelerini Alman filozof Heidegger’in miras aldığını ve kendi düşüncesi içerisinde geliştirdiğini görmekteyiz. Heidegger, felsefi çizgisini, nüfuzu ve anlaşılması pek de kolay olmayan kendine has kavramlarla bezemiştir. Heidegger Dasein analiz ismini verdiği fenomenolojik bir yöntemle Varlık üzerine soruşturmalarda bulunur. Kısacası, dünyada olmanın hallerini inceler. Heidegger’e göre kaygı, dünyada olmanın temel yönelimlerinden biridir. Nitekim Heidegger, Varlık ve Zaman (1927)'da korku ve kaygı ayrımına dair şöyle bir not düşer:

‘’Korkunun nedeni hep dünya-içinde bir şeylerdir, belirli bir yerden gelmektedir, yakında olup yaklaşandır, gerçekleşmeyebilen fena bir var olandır… Kaygının nedeni bizatihi dünya-içinde- var olmaktır.’’ (s. 196-197)

Heidegger, kaygı doğuran, bir yerden gelip kişiye isabet eden tehdit durumunun herhangi bir yöne ve nedene sahip olmadığını söyler. Kaygının nedeni tümüyle belirsizdir. Dünya içinde mevcut olan hiçbir şey kaygının nedeni değildir. Kaygının nedenini karakterize eden şey, tehdit durumunun hiçbir yerde oluşudur (Heidegger’in kaygıyı hiçlik ile nesneleştirdiğini ve bu bağlamda Kierkegaard’a yaklaştığını görmekteyiz). Kaygının hiçbir yerde oluşu, var olmayışı demek değildir: Kaygı paradoksal olarak tam da yakınımızdadır; o kadar yakınımızdadır ki içimizi sıkar. Öyleyse dünya güvensiz bir yerdir. Kaygı anında dünyanın güvensiz bir yer oluşunu yoğun bir biçimde deneyimleriz. Son tahlilde insan kaygılıyken kendi dünyasının imkanlarıyla karşılaşır. Korkuda ise tam tersine tehdidin yönü ve türü bellidir. Korkuda ‘’korkunç’’ diyebileceğimiz somut bir şey vardır.

Heidegger’e göre kaygı içindeyken tekinsizlik içindeyizdir. Tekinsizlik, içinde-kimse-bulunmayandır. Tekinsizlik ve kaygı içinde olan kişi hiçbir yerdedir; ancak paradoksal olarak tam da buradayken, hiçbir yerdedir. Günlük yaşamımız içerisinde hep bir yerdeyizdir. Bundan şüphelenenler ancak yer-yön duyusunu farklı sebeplerle (nörolojik hasarlar, psikopatolojiler, madde kullanımları vb.) kaybetmiş kişilerdir. Dasein’ın temel yapısı bir yerin içinde-var olmak ve buraya aşina olmaktır. Bir yerde ve bu yere aşina olan kişi, güven duygusunu deneyimler. Kaygı işte bu bir yerde bulunmaklığı ortadan kaldırır ve akabinde aşinalık bir anda çöker. Kaygı sayesinde içinde-var-olmaklık, içinde-kimsenin-olmamaklığına dönüşürek ortaya tekinsizliği çıkarır.

Kierkegaard ve Heidegger’in açıklamalarından bazı sonuçlara gitmek mümkündür:

1. Kaygılı olmak nesnesiz bir duygu olduğuna göre, ona zorlanımlı bir biçimde bir nesne bulmaya çalışmak yararsız bir eylem olabilir. Kaygı insana ait, insanın özüne yapışık bir duygudur. Bu nedenle baskılanmaya, püskürtülmeye direnecek ve bu eylemlerin ısrarında bozukluk (disorder) niteliği kazanabilecektir.

2. Kaygı yönsüzdür. İnsan ise yönlü bir varlıktır. Kaygı öyleyse bize çok yakınken aynı zamanda belirsiz, paradoks bir duygudur. İnsanın bu paradoksallığa tahammülü, zannımızca, zor olsa da geliştirici olabilir.

3. Bilinen, aşina olunan bir yerin içinde olmak güvenlidir. Kaygılıyken güvenebileceğimiz bir yerde değilizdir: Tekinsizliği, hiçbir-yerdeliği yaşarız. Şu haliyle kaygı, göreceli ve yapay güvenlik algımızı sarsar ve gerçekliğin temelindeki güvensiz yapıyı açık eder.

4. Kaygı, dünya-içinde-olmanın zorunlu bir koşuludur; tümüyle insanidir. Kaygının kabulü, dünyadalığımızın kabulü anlamına gelecektir.

Kierkegaard ve Heidegger’in kaygıya dair söyledikleri derin cümleler, kaygılı bireyleri dinleyen ve onların deneyimlerini anlamaya çalışan klinisyenlerin önemsemesi gereken bir değere sahiptir. Danışanlar ile kaygının, bu atlanan ancak terapötik bir faydalılığa imkan tanıyabilecek, fenomenolojik betimlemelerini çalışmanın yararlı olabileceğini düşünmekteyiz. 

Uzm. Psk. Gökhan Özcan

Yorumlar

Popüler Yayınlar