Edgar Allan Poe: Maddi ve Ruhsal Alem Üzerine



Edgar Allan Poe, sadece bir edebiyatçı değil. 1848 tarihli pek bilinmeyen kitabı Eureka’da kendisini kozmolog, fizikçi ve ruhbilimci dimağına sahip biri olarak görüyoruz. Roman ve öykülerinde hiç çözülmeyecekmiş gibi görünen giz perdelerini aralayan Poe, bu kitapta yaratılışı ve içerisindeki karmaşık ilişkiler ağını anlamaya çalışan mütevazı, inançlı, hatta mistik bir iz sürücü olarak karşımızda. Bu derleme yazıda Eureka’da önemli gördüğümüz bazı pasajları, kitabı okumaya teşvik etmesi amacıyla doğrudan aktarıyoruz.

*** 

-Maddi ve ruhsal alemi, fiziksel, metafiziksel ve matematiksel olarak ele alarak bunların ruhunu, özünü, yaradılışını, şimdiki durumlarını ve gelecek kaderlerini anlatmayı tasarlamaktayım (…) Benim şu anki amacım insan zihninin içine yerleşmiş olan evren fikrini ele almaktır.

-Bizim ihtiyacımız olan tek şey, tüm önemsiz dünyevi ayrıntıları boş vermek, her şeyi, en karışık gibi görünen düşünceleri bile, o tek bütünlüğün içine almak ve yaşamın derinliğine bakarak yeni bir çığır açmaktır. Dünyaya olan bakış açısını değiştirerek, olaylara ya da maddelere değil, ilişkilere, etkilere ve bağlantılara bakmalıyız. İşte o zaman insanoğlu, kozmik zeka ailesinin gerçek bir ferdi haline gelecektir.

-Benim amacım sadece sonsuzluğun kendisini bir kanıta dayandırmanın ne kadar aptalca bir çaba olduğunu göstermektir.

-Atomlar kendi aralarında birleştikçe bir tatmin duygusu yaşıyorlar, bütün istekleri bu birleşmeye yöneliyor ve kendilerini bu kısıtlı tatmine mahkum ediyorlar. Tatmin olma isteği öylesine büyük ki bir an önce sonuca ulaşmak istiyorlar. Çok iyi anlamamız gerekiyor, ortak bilinçle gelişen bu tatmin yanılsaması, ilahi derecede yükselmenin önündeki en büyük engeldir. Ama yine de Bir’in çekim kuvveti gün gelecek kendini hissettirecek, işte o zaman bu birlikler biraz zor da olsa parçalanacak, evrensel bir dağılım vuku bulacak ve gerçek olana, Bir’e doğru hareket edecekler. Işıl ışıl parıldayan, gerçeğe dönüşmüş imkansızlığın muhteşem çekimi.

-Tanrı tam burada ve şu anda devreye giriyor; sadece burada, şimdi ve burası Tanrı ile aramızdaki tek bağdır.

-Atomlar bizim gördüğümüz gibi ayrı ve karışık ilişkiler içinde değiller, onlar inanılmaz bir şekilde apayrı ve karmakarışık ilişkiler içindeler; onlar benim anlatmaya çalıştığımdan daha karmaşık ilişkiler içindeler. Bir zamanlar onların hepsi birdi, orijinal ve normal halleri buydu. O yüzden tüm amaçları, tüm ilişkileri, tüm yakınlaşmaları, tüm mücadeleleri, umarsızca ve kayıtsızca Bir’e doğru gitmek değil midir?

-Her şey Bir’e çıkıyor.

-Tek prensip Tanrı’nın iradesidir. Gözlemlediğimiz çoğu şey en temel prensiple alakasızdır; bu yüzden her şeyi aptalca “prensip” olarak varsaymaya hakkımız yoktur.

-Kanıtlanan her şey doğru kabul edilir ama aslında hiçbir şey gerçekten kanıtlanabilir değildir; o an aklımızdaki sorular için bir sürelik cevap bulmuşuzdur sadece.

-Eğer bir güç zorlukları aşıyorsa, bu aşma gücünün var olduğu ve zorlukların sonsuza kadar devam etmeyeceği anlamına gelir. Bu muhteşem eğilim, yuvaya dönüş yolundaki tatmin olma hissinden tat almaktan başka bir şey değildir.

-Atomlar bulundukları gerçek ortamlarından birlikte ayrıldılar ve şimdi tüm çabaları oraya geri dönmek. Herhangi bir noktaya değil, tam olarak oraya… Dağılma olduğu zaman bütün evrenin toplu bir şekilde nereye döneceği belliydi (…) Hepsi birliğe yönelmiş durumda. Çok büyük sayıdaki atomlar da sadece birliğe yönelmiş olmaktan tatmin oluyorlar. Yani merkeze giden yolun tatmini bile onları cezp etmeye yetiyor.

-Prensip dediğimiz ilahi iradeyi iki kelimeye sığdırabiliriz: çekim ve itme. Var olmuş tüm eylemler bu iki prensipten kaynaklanır ve onların yan kolları olarak ifade edilebilir.

-Bir şeyin doğruluğunu kabul etmek tamamen bizim irademizdedir. Sonuç olarak bizim açıklayamadığımız bir şey, ona neyi yakıştırıyorsak o oluyor.

-Ne kadar birbirleriyle ilgisiz gibi görünse de her şey birbiriyle ilişki içindedir; bir şeye atılan kısacık bir bakış bile bakış atan ve alan arasındaki ilişkinin varlığını gösterir.

-Herhangi bir atomu ele alalım, her yöne gidebilme özgürlüğü var ama o her zaman gerçekten tatmin olacağı yöne doğru gitme eğiliminde bulunuyor, diğer yönde aynı eşit ve dengeli şartlar olsa bile, o tatmin olduğu tarafa doğru yöneliyor.

-Sadece insan yaratımında olan ayrı ve ilahi bir damga vardır. Ben tamamen karşılıklı bir uyumdan bahsediyorum. Örneğin, insan yapısında belirli bir sebebin belirli bir etkisi vardır. Belirli bir niyet belirli bir cisimden geçer ama sadece bu kadardır; biz hiçbir zıtlık görmeyiz. Etki, neden üzerinde tepki yapmaz; amaç cisimle olan ilişkiyi değiştirmez. İlahi yapılandırmada cisim, ya desendir ya da cisim. Biz nasıl görmeyi tercih edersek öyledir. Biz bir etki için her zaman bir tepki alabiliriz ya da tam tersini. Yani biz asla neyin ne olduğuna kesinlikle karar veremeyiz. 

-Uydular gezegenlerin, gezegenler yıldızların ve şiirsel sezgi de insanların etrafında dönmeye devam ediyor. Bu sezgi, yani ruh, sadece insana ait bir şey değildir, tüm yaratılanlarda vardır.

-İnsan uzun süre veya çok fazla hata yapamaz. Eğer kendi şiirsel rehberliğinde kendine acı çektirirse, bahsettiğim gibi bu onun gerçekliği ve simetrisi olur. İnsan, yüzeysel simetrilerdeki şekil ve hareketleri düşüncesizce takip etmemek için dikkatli olmak zorundadır. Yoksa prensiplerin özü tarafından belirlenen ve kontrol edilen gerçek simetriyi kaçırır.

-Bütün yıldız bedenler eninde sonunda bir şeyle birleşir; en azından hepsi, zaten var olmuş olan muhteşem bir yörüngenin merkez varlığının içine çekilir.

-Biz evrende bir çeşit tatminsizlik yaşamaya zorlanmış olmalıyız. Bir şaheser olarak yaratılmış olan insan bedenini, gereksiz ve karmaşık düşünceler içinde deneyimliyoruz.

-Madde bir son için yaratıldı. Bu son geldiğinde artık madde olmayacak ve yalnızca Tanrı’nın kendisi var olacaktır.

-Birisinin kendi ruhunun, başka bir ruhtan daha aşağı olduğunu düşünmesi, mutlak bir imkansızlıktır. Bu düşünce, her yerde hüküm süren kusursuzluk isteği ile beraber kahredici tatminsizlik ve isyan düşüncesinin yoğunluğundandır.

-Şimdi sadece evren maddesel ve ruhsal dağılımla var oluyor; bu dağılmış maddeler ve ruhlar tekrar bir araya geldiklerinde Tanrı’da yeniden bir araya gelinmiş olacak. Sadece bu bakış açısıyla ilahi adaletsizliği bulmacalarını ve önüne geçilemez olan kaderi anlayabiliriz. Sadece bu bakış açısıyla “Şeytan” anlaşılır olur ve bu bakış açısıyla daha fazla katlanılabilir olur. Ruhlarımız artık kendi kendimize dayattığımız bir kedere isyankar değildir. Bu bakış açısıyla kendi mutluluğumuzu genişletme amacında ilerleriz, hem bu, boş görünen bir bakış açısı olsa bile.

-Kendisine ve kendi sonsuz dağılımına yoğunlaşan kişiler kendi sonsuzluğuna geçiş yapmış olurlar. Evren şu anda senin içinde ne kadar genişse, sen de o kadar genişsindir ve evreni bu genişliğe göre tanımlarsın.

-Bütün yaratılanların belli derecelerde mutlu olma ve acı çekme kapasitesi vardır. Ama onların tüm algılarının miktarı kesinlikle mutluluktur ve bu direkt olarak kendi içlerinde yoğunlaştıkları ilahi varoluşa bağlıdır.

Derleyen: Uzm. Psk. Gökhan Özcan

Yorumlar

Popüler Yayınlar