Bir Süreliğine Buradayım


The Penitent Saint Peter, Jusepe de Ribera, 1628/32

Bir süredir buradayım. Dünyada. Benden öncesi vardı ama benim için yoktu. İçinde olmadığım bir zamanda ben de yoktum çünkü. Bir gün olmayacağım. Dünya ise var olmaya devam edecek. Benim için değil. İçinde ben olmayacağım. Ben varsam dünya var. Ben yoksam dünya yok. 

Bir gün dünya ve içindekiler var olmayacak: Mülteci botları, unutulmak istenen anılar, istiridyeler, sözleri bittiği için ne diyeceğini bilemeyen iki kişinin sessizliği, şarkı sözleri, istikrarsız borsa, kedilerin esnemeleri, haklı öfkenin o haz dolu tadı, bir güvercinin kursağı: Hiçbiri.

Hatırladığım ilk andan itibaren kendimi bir benlik içinde buldum. Ben, kendim olduğum o ilk anı merak ediyorum. İlk bilinç kıvılcımını. Her şeyin başladığı, kendimi fark ettiğim o sırlı saniyeyi. Bunu hatırlamanın çok güç olduğunu biliyorum. Bu bedenli benliğe fırlatılmış gibiyim o yüzden. Burada ikamet etmeye, bu benliğin hissediş ve tarzı içinde var olmaya yazgılıyım. Her şey benden habersizce olup bitti. İsmim verildi. Kayıtlara girdim. Mühür basıldı. Sahne çoktan hazır. Roller dağıtıldı. Şimdi kendi rolümü oynamalıyım. Ama nasıl? Elimde hiçbir replik yok. Repliğimi kendim yazmalıyım. Verilen rolü özümseyip iyi bir oyun çıkartmalıyım.

Dünyanın ansızın başlıyor oluşuna niye kimse şaşırmıyor? Ya da uyanıklığın uykuya karıştığı o garip sınıra? Hiç olmazsa bir rüyanın göz açıp kapayıncaya dek başlayışına ve kendimi ansızın içinde buluyor oluşuma? Dünya ve rüya başıma ansızın geliyor. Gözümü kapatınca rüya, gözümü açınca dünya başlıyor. Buna şaşırmalıyız. Bir şey nasıl ansızın başlar? Evet başlar. Tamam ama nasıl? O başlangıcın öncesinde ne vardı? Öncesizliğe şaşırmalıyız. Dünya bir toz bulutuydu, tamam. Ama ondan önce? Bir şeyin sadece bir yere kadar geriye götürülebilmesi ne garip: Bilincin boşluklara sahip olması. Boşlukların bilincinin olmaması.

Ben dünyanın ve rüyanın nasıl başladığından sorumlu olabilir miyim peki? Başlayan bir dünya ve rüyanın içinde nasıl biri olduğumdan sorumlu olabilirim ancak. Kurduğum her türlü ilişkiyle hangi hissedişlilik içinde bulunduğumdan. Ne yaptığımdan. Evet, bana verilen o öncesiz başlangıçla nasıl geçindiğimden. Başlangıcı ben seçmedim ama sonrasını elimden geldiğince yazmayı deneyebilirim. Rüyamı ben başlatmadım ama uyandığımda ondan öğrenmeyi seçebilirim.

Seçmek. Küçük bir özgür irade kıvılcımını bile büyütmeli, geliştirmeliyim. Eğer bu kıvılcımı da kaybedersem, peki o zaman ben, yani şimdi ben, koşullarımın zorunlu ürünü ve sonucu olmaktan başka ne olabilirim? Bunu kaybedemem. Elimdeki kurgu olmayan tek gerçek replik bu: istemek. İstemeyi istiyorum. Yapabildiğim yegane şeyi. Dünyada kendime istemler, ilişkiler, nesneler ve anlamlar bulmayı. 

İste-mek’in kökü iz’miş. İsteyerek iz mi bırakmak istiyorum? İz-teyerek. İz-temeye, kendimi iz-tetmeye, iz-teklerimin nesnelerini bulmaya ve başkalarının iz-teklerinin nesnesi olmaya olmuş bir dünyadayım. Benden bir iz kalsın. İz benden kalsın.

Burada başka ne yapılır? Bir şey yapmaktan başka ne yapılır burada? İşte buradayım. Ne olacaksa oldu. Ne olacaksa olsun. Ansızın başlayan her rüyada ve ansızın başlayan her sabahta kendim olarak var olmaktan ve bunu istemekten yapıldım. Bana an ve iz verildi. Bir süreliğine buradayım. Şimdi bunlardan an-lam ve is/z-tek yapmalıyım.

Uzm. Psk. Gökhan Özcan

Yorumlar

Popüler Yayınlar