OKB Psikoterapisinde İki Teknik


Marcel Ceuppens

"Tek bir öyküye (mite) ısrarla tutunmak 'saplantı' (obsesyon), tek bir öykü (mit) tarafından kontrolsüzce sürüklenmek 'paranoya' işaretidir."

Bilgin Saydam, Ara'f'dalıklar

Giriş 

Obsesif kompülsif bozukluk (OKB) psikoterapisinde psikodinamik psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi gibi çeşitli terapi ekollerinin teorik ve pratik olanaklarından faydalanılmaktadır. Teorik yönelimi fark etmeksizin, obsesyonları yoğun düzeyde seyreden danışanlarla sürdürülen OKB psikoterapisinin bazen zorlayıcı bir süreç olduğu klinisyenler tarafından bilinmektedir. Bu yazıda mevzu bahis zorluğu aşmaya katkı sunacağına inandığım, "bilinç akışı" ve "fenomenolojik bakış" isimli teori-dışı iki teknikten bahsetmekteyim. Bu iki tekniği, fenomenoloji okumalarıma ve klinik deneyimlerime borçluyum.

Bilinç Akışı

Bilinç akışı tekniği, zihnin bir akış halinde sürekli olarak düşünce ve imge yaratan mekanik yapısını fark ettirmeyi amaçlamaktadır. Zihin bilindiği üzere hiç boş durmaz. Bazen yönlendirilmiş, çoğu zaman ise rastgele şekilde düşünceler ve imgeler üretir. OKB’de bu akış, rahatsız edici tekrarlayan düşünce ve imgelerin yani obsesyonların odak haline gelmesiyle bozulur. OKB tanısı almış bireylerin bilinç akışlarında obsesyonel adacıklar oluşur. Danışanlar çoğu zaman bu obsesyonel içeriklerden kendilerini sorumlu tutar ve huzursuzluk hissederler. Özellikle dini ve ahlaki hassasiyeti yüksek kişiler bu imge ve düşüncelere “Bunu nasıl olur da bu şekilde düşünürüm” şeklinde bir referansla yanıt verirler. OKB psikoterapisinde danışanlarla obsesyonun tekrarlayıcı, girici yapısı üzerinde çalışmak, hissettirdiği duygusal huzursuzluğun azaltılması adına önem arz etmektedir. Obsesyonel düşüncelerin duygusal etkisinin duyarsızlaştırılmasını amaçlayan düşünce akışı tekniği iki aşamalıdır. İlk aşamanın yönergesi şöyledir:

"Şimdi lütfen arkanıza yaslanın ve kendinizi rahat hissedin. Gözlerinizi kapatın ve zihninizi serbest bırakın. Zihniniz genelde siz yönlendirmediğinizde de bir sürü düşünce ve imge üretir ve şimdi de üretecek. Zihninizden bu düşünce ve imgelerin akıp gitmesini izleyin. Bir nehrin kenarında oturup nehrin akışını izleyen bir kişi gibisiniz. Nehir sizin zihin akışınızı temsil ediyor. Bu rastgele akıştan siz sorumlu değilsiniz. Sizi rahatsız eden tekrarlayan düşünceleriniz ve imgeleriniz de bu nehrin suyu gibi. Onların akışını izleyin. Bu düşüncelerin kaynağı siz değilsiniz. Siz sadece bu akışın izleyicisisiniz. Şimdi bu nehirde akıp giden her şeyi betimlemeye çalışın. Mantıklı ya da saçma. Uygun ya da uygunsuz. Hiç önemli değil. Kendinize sansür uygulamayın. Bu akışı şimdi sesli olarak aktarmaya çalışın. Nehrin içinde ne var ne yoksa.”

Bu yönergeyle, danışanın zihin akışını serbestçe betimlemesi teşvik edilir. Yaklaşık 3-4 dakika devam eden sözel aktarım tamamlandığında danışandan gözlerini açması istenir ve bu uygulama esnasında neler deneyimlediği ve uygulamanın kolaylıkları/zorlukları/fark ettirdikleri sorulur ve tartışılır. Danışanın çeşitli sebeplerle uygulamayı tam olarak gerçekleştiremediği düşünülürse, uygulama tekrarlanabilir. Nehir metaforu üzerinden yapılan bilinç akışı uygulamasının ilk aşamasının ardından ikinci aşamanın yönergesi verilir. Terapist ortasına nehir çizilmiş boş bir kağıdı danışana vererek:

“Az önce bilinç akışınızı izlerken yakaladığınız imge ve sözcükleri sözel olarak betimlediniz. Bu imge ve sözcüklerin zihninize kendiliğinden geldiğinin ve bu konuda herhangi bir sorumluluk taşımadığınızın farkındalığıyla şimdi aklınızda kalan ne varsa bu nehrin içerisine yazın, çizin. Sözcükleri yazabilir, görüntüleri ise çizebilirsiniz.”

Danışanın yazı ve çizimleri, diyalog halinde, fenomenolojik bir tutumla konuşulmaya, keşfedilip betimlenmeye devam edilir. Bilinç akışı tekniği ve nehir metaforu yardımıyla zihinsel içeriğin danışan tarafından müdahalesiz ve mesafeli bir şekilde izlenebilme becerisinin kazanılmasının OKB psikoterapisinin ilk adımında kayda değer bir etki yaratabileceğini düşünmekteyim.

Fenomenolojik Bakış


Fenomenolojik bakış, bir nesne, kişi, durum ya da olguyu, olduğu gibi, ne ise o olarak deneyimleme çabasıdır. OKB’den muzdarip danışanlar obsesyonel düşünce ve imgelere yargı yükü ile yaklaşırlar. Bu yargı yükü, danışanın kişiliğine ve obsesyonların içeriğine göre farklılaşabilmektedir. Bir danışanımın “Arkadaşlarımla ilgili cinsel sahnelerin aklıma gelmesi beni mahvediyor.” şeklinde açığa çıkan yargı yükü, başka bir danışanımda “Başkasından duyduğum ya da aklıma ansızın gelen küfürleri Allah’a ediyormuşum gibi geliyor. Dinden çıkmaktan çok korkuyorum.” şeklinde tezahür etmekte. Yargı yükünün, etkisi halen devam eden önceki kalıplaşmış deneyimlerle ilişkili olduğu terapistlerce bilinmektedir. Fenomenolojik bakışın amacı bu yargı yüklü tutumun duyarsızlaştırılmasıdır. Fenomenolojik bakış, olabildiğince yargısızlaşmayı hedefleyen bir bakma sürecidir. Süreçtir çünkü kişinin bu yargısal yükü süreğen bir farkındalıkla ayraca almasını gerektirir. Ayraca almak, zihne gelen düşünceleri inkar etmek, onları silip atma çabası göstermek değildir. Ayraca almak, bu düşüncelere karşı çıkmadan onların değerine geliştirilen inancı ve önemi merkeze almamaktır. Fenomenolojik bakış, şu yönergeler eşliğinde iki aşamada uygulamaya dönüştürülebilir:

“Lütfen elimde/masada duran nesneye (bardak, kalem, kitap vb.) bakın. Ne gördüğünüzü betimlemeye çalışın. Betimlemenize herhangi bir öznel yargı katıştırmamaya çalışın. Ne görüyorsanız onu betimleyin.”


Danışanlar bu aşamada nesnenin biçim ve renklerine odaklanacaklardır. Bunun dışına çıkmaları halinde, söz gelimi işlevi, onlarda canlandırdıkları çağrışımları ya da öznel yorumlamaları aktarmaya geçerseler, uyarılmaları ve tekrar salt betimlemeye geri dönmeleri istenir. Fenomenolojik bakışın bir süreç olduğu ve bu süreci tam betimselliği yakalayana dek yargı yükünü ayraca alarak devam ettirmenin önemli olduğu hatırlatılır. Tam bir betimlemeye ulaşıldığında danışana şu açıklama yapılabilir:

“Az önce elimde/masada duran nesneyi hiçbir yargıda bulunmaksızın betimlediniz. Bardağa ait olmayan düşünceler zihninize gelse de sizin merkezinizdeki şey bardaktı. Bu yaklaşımı şu anda sizi rahatsız eden tekrar eden düşüncelerinize uygulayamadığınızı biliyoruz. Amacımız da bunu gerçekleştirmeye çalışmak. Zihninize gelen imge ve düşüncelere bu nesneye uyguladığınız fenomenolojik bakışı tatbik edebilmek.”

Bu yönerge sonrasında ikinci aşama olarak danışandan bir obsesyonel imge ya da düşüncesini belirlemesi istenir. Seçtiği zihinsel içerik, onu çok yoğun ya da çok hafif düzeyde rahatsız ediyor olmamalıdır. Mümkünse orta düzeyde rahatsızlık duygusu hissettiren bir imge/düşünce seçilmesi önerilmektedir:

“Az önce nesneye uyguladığınız bakışı şimdi seçtiğiniz obsesyonel imge/düşünceniz üzerinde tatbik edelim. Lütfen bu imge/düşünceyi şu anda zihninizden geçirin. Önceki zamanlardan farklı olarak bu imge/düşünceye herhangi bir yargı yüküyle yaklaşmamaya ve onu az önceki nesneyi betimlerkenki gibi gayet nesnel ve duyarsız bir şekilde incelemeye çalışın. Bu imge/düşünceyi zihninizden geçen, sıraya dizilmiş oldukça sıradan görüntüler/kelimeler yığını gibi algılamaya çalışın.”

Bu çalışmaya ayrılan yeterli bir sürenin ardından, danışanın yargılı bakış ile fenomenolojik bakış arasındaki fark üzerine değerlendirmeler yapması teşvik edilir.

Sonuç


Bilinç akışı ve fenomenolojik bakış, obsesyonel içeriğin yarattığı duygusal rahatsızlığın duyarsızlaştırılmasında kullanılabilecek tekniklerdir. Herhangi bir kurama dayanmamakta ve betimsel bir niteliğe sahiptirler. Özellikle ilk seanslarda kullanılmalarının, klinik gözlem ve izlemlerime göre, danışanın semptomatolojisine yönelik içgörü kazanmasına ve duyarsızlaşmayı teşvik ederek işlevselliğe giden sürecin pekişmesine yardımcı olduğunu düşünüyorum. İleriki çalışmalarda bu iki tekniğin deneysel desenli bilimsel araştırmalara konu olmasını umuyorum.

Uzman Psikolog Gökhan Özcan

Yorumlar

Popüler Yayınlar