Paul Valéry- Şiir Sanatı
Paul Valéry, Aralık 1937 |
Girizgâh
Şiir muallakta bir tabirdir. Bu bazen yaratmaya sevk eden bir duygu anlamına gelirken bazen bizi etkileyen bir üretim anlamına da gelmektedir.
İlk tanım, bizde ve ötemizde karşılık bulan bir dünya oluşturma temayülünde olan bir duygudan bahsetmektedir.
Bu ikinci tanım ise insan aklına bir tür endüstri olarak yansıyabilir. Bu endüstri, az önce bahsettiğim yaratıcı hali diğerlerinde üretmek ve çoğaltmak için uğraşır ve bunu hususi bir dil vasıtasıyla yapar. Mesela bu endüstri, az önce zikredilen duyguya yer vermek için bir dünya yaratmaya çalışır. Bu sanatın zirve noktasında, eser okura mükemmel ve gerekli bir ifade sunar ve okur bunu ancak eserde bulabilir.
Fakat bu ilk tanım, bize bir tür gizemi işaret etmektedir. Şiir, akıl ve hayatın tam da buluşma noktasıdır: İki tanımlanamaz öz. Bu gizeme denk gelen kimseler sadece bunun farkına varmakla yetinirler. Onlar bu mükemmel bir hediye olan yaratmaya girişme teşvikini basit bir şekilde kabul ederler.
Aslında, şiir her ne kadar hissi ve tutkulu, hususi mest olmalardan ayrılamaz olsa da şiirin, aklın en keskin melekeleriyle bağı olduğunu açık bir şekilde görebiliriz. Tabi şiir bazen düzensizlik noktasına kadar sürüklenebiliyor. Ama şiir prensip olarak bir duygudur ve bu böyle bir tür duygudur ki kendi figürlerini yaratmayı istemektedir. Mistik ve aşık, açıklanamaz şeyler aleminde kalabilir; ama şairin düşünceleri ve beyanları gerçek dünyada kesin ve uzun ömürlü bir ifade bırakmak ister.
Tutku ve duygular bizi samimi bir hayrete düşürür ve bizi şaşırtır. Bazen ruhumuza tesir eden gizli bir güç salar; bazen ancak o anın taşmasıyla açıklanabilecek çılgınca düzensiz dürtülerle bizim enerjimizi boş yere harcar; başka zamanlarda da bizi makul ve mantıklı davranışlara sevk eder. Bu sonuncusuna örnek olarak da huzurumuzu ve sonra da özgürlüğümüzü sağlayacak bir nesnenin ele geçirilmesi veya yok edilmesini verebiliriz.
Ama bu derin huzursuzluk veya duygu halleri bazen izahı zor dışavurumsal hareketlenme patlamalarına sebep oluyor. Bu patlamaların ilk etkileri ise akılda oluşturulan şekiller, ritimler ve ruhtaki gizli noktalar arasında beklenmedik bir şekilde kurulan bağlardır. Bu noktalar normalde birbirinden habersiz ve o ana dek birbirinden uzak olsa da aniden bir anlaşmanın veya önceden belirlenmiş bir hadisenin parçaları gibi birbirleriyle iletişime geçerler. İşte o vakit içimizde, normal zamanlarda, parçalarıyla yetindiğimiz bir bütünün varlığından haberdar oluyoruz. Aynı zamanda bilincin ilk evresindeki düzensizliğin bir düzene gebe olduğunu, projeler ve vaatlerle beraber kaynaştığını anlıyoruz. Kusurluluktan bin tane muhtemel mükemmellik doğar, kazalar özü tetikler. Böylece zıtlıklar, simetriler ve uyumlardan oluşan bütün bir yaratma süreci açığa çıkar, akılda şekil bulur ve aynı zamanda düşünceden kendisini koruyarak sadece tahmin edilmeye izin verir.
Şairler –yani hususi olarak şairane hissetmeye temayülü olan kimseler- herkesi etkileyen duyguları diğer insanlar gibi aynı yoğunlukta hissederler. Onlar herkesi etkileyen şeylerden daha hususi bir şekilde etkilenmezler; ama yetenekleri sayesinde muhatapları bunun tersini düşünebilir. Ama bu tür şahıslar, ekseriyetin etkilenmediği şeylerden kolaylıkla etkilenebilmektedirler. Diğer insanlardan ayrılan özellikleri arasında kendilerine bir sürü tutku sağlayabilmeleri, harikulade zihin yapıları ve en küçük bahanede kendini gösteren ve onları heyecanlandıran canlı duyguları vardır. Bir deyişle şairler, hayatın kendilerine sunduğu sorulara sonsuz miktarda cevaplarla gelirler. Bu da nihayetinde onlara örtülü, epey bereketli bir zenginlik verir ki en küçük dürtüde ortaya hazineler, hatta dünyalar çıkar.
Bu etkinin büyüklüğü, sebebin küçüklüğü ile birleşince kendi özünde şairane ahvali ortaya koyuyor. Fakat bu bizim sinir sistemimizin aynısı değil midir? Bu muhteşem sisteminin işlevine göre kontrol edilebilir görüntü, ulaşılamaz, aşılamaz ve tutarsız gerçeklik ile ikame edilmiyor mu? Bu hayatın unsurunun ve gizemli aparatının işlevi bütün farklılıkları tanzim etmek, bizde olmayanı sunmak ve önemsiz aracılarla büyük etkiler oluşturmaktır. Yani şiire başlamak için gerekli her şeyi sağlar diyebiliriz.
Toplamda şair, bu mutlak kudretteki ekonominin zarafetini, inceliğini, kapsamlılığını ve verimliliğini en yüksek mertebede bünyesinde barındıran kimsedir.
Derleyen: Uzman Psikolog Gökhan Özcan
Kaynak: Valery, P. (2020). Şiir sanatı. (A. Ölmez, Çev.), (ss. 23-27). İstanbul: Ketebe.
İlk tanım, bizde ve ötemizde karşılık bulan bir dünya oluşturma temayülünde olan bir duygudan bahsetmektedir.
Bu ikinci tanım ise insan aklına bir tür endüstri olarak yansıyabilir. Bu endüstri, az önce bahsettiğim yaratıcı hali diğerlerinde üretmek ve çoğaltmak için uğraşır ve bunu hususi bir dil vasıtasıyla yapar. Mesela bu endüstri, az önce zikredilen duyguya yer vermek için bir dünya yaratmaya çalışır. Bu sanatın zirve noktasında, eser okura mükemmel ve gerekli bir ifade sunar ve okur bunu ancak eserde bulabilir.
Fakat bu ilk tanım, bize bir tür gizemi işaret etmektedir. Şiir, akıl ve hayatın tam da buluşma noktasıdır: İki tanımlanamaz öz. Bu gizeme denk gelen kimseler sadece bunun farkına varmakla yetinirler. Onlar bu mükemmel bir hediye olan yaratmaya girişme teşvikini basit bir şekilde kabul ederler.
Aslında, şiir her ne kadar hissi ve tutkulu, hususi mest olmalardan ayrılamaz olsa da şiirin, aklın en keskin melekeleriyle bağı olduğunu açık bir şekilde görebiliriz. Tabi şiir bazen düzensizlik noktasına kadar sürüklenebiliyor. Ama şiir prensip olarak bir duygudur ve bu böyle bir tür duygudur ki kendi figürlerini yaratmayı istemektedir. Mistik ve aşık, açıklanamaz şeyler aleminde kalabilir; ama şairin düşünceleri ve beyanları gerçek dünyada kesin ve uzun ömürlü bir ifade bırakmak ister.
Tutku ve duygular bizi samimi bir hayrete düşürür ve bizi şaşırtır. Bazen ruhumuza tesir eden gizli bir güç salar; bazen ancak o anın taşmasıyla açıklanabilecek çılgınca düzensiz dürtülerle bizim enerjimizi boş yere harcar; başka zamanlarda da bizi makul ve mantıklı davranışlara sevk eder. Bu sonuncusuna örnek olarak da huzurumuzu ve sonra da özgürlüğümüzü sağlayacak bir nesnenin ele geçirilmesi veya yok edilmesini verebiliriz.
Ama bu derin huzursuzluk veya duygu halleri bazen izahı zor dışavurumsal hareketlenme patlamalarına sebep oluyor. Bu patlamaların ilk etkileri ise akılda oluşturulan şekiller, ritimler ve ruhtaki gizli noktalar arasında beklenmedik bir şekilde kurulan bağlardır. Bu noktalar normalde birbirinden habersiz ve o ana dek birbirinden uzak olsa da aniden bir anlaşmanın veya önceden belirlenmiş bir hadisenin parçaları gibi birbirleriyle iletişime geçerler. İşte o vakit içimizde, normal zamanlarda, parçalarıyla yetindiğimiz bir bütünün varlığından haberdar oluyoruz. Aynı zamanda bilincin ilk evresindeki düzensizliğin bir düzene gebe olduğunu, projeler ve vaatlerle beraber kaynaştığını anlıyoruz. Kusurluluktan bin tane muhtemel mükemmellik doğar, kazalar özü tetikler. Böylece zıtlıklar, simetriler ve uyumlardan oluşan bütün bir yaratma süreci açığa çıkar, akılda şekil bulur ve aynı zamanda düşünceden kendisini koruyarak sadece tahmin edilmeye izin verir.
Şairler –yani hususi olarak şairane hissetmeye temayülü olan kimseler- herkesi etkileyen duyguları diğer insanlar gibi aynı yoğunlukta hissederler. Onlar herkesi etkileyen şeylerden daha hususi bir şekilde etkilenmezler; ama yetenekleri sayesinde muhatapları bunun tersini düşünebilir. Ama bu tür şahıslar, ekseriyetin etkilenmediği şeylerden kolaylıkla etkilenebilmektedirler. Diğer insanlardan ayrılan özellikleri arasında kendilerine bir sürü tutku sağlayabilmeleri, harikulade zihin yapıları ve en küçük bahanede kendini gösteren ve onları heyecanlandıran canlı duyguları vardır. Bir deyişle şairler, hayatın kendilerine sunduğu sorulara sonsuz miktarda cevaplarla gelirler. Bu da nihayetinde onlara örtülü, epey bereketli bir zenginlik verir ki en küçük dürtüde ortaya hazineler, hatta dünyalar çıkar.
Bu etkinin büyüklüğü, sebebin küçüklüğü ile birleşince kendi özünde şairane ahvali ortaya koyuyor. Fakat bu bizim sinir sistemimizin aynısı değil midir? Bu muhteşem sisteminin işlevine göre kontrol edilebilir görüntü, ulaşılamaz, aşılamaz ve tutarsız gerçeklik ile ikame edilmiyor mu? Bu hayatın unsurunun ve gizemli aparatının işlevi bütün farklılıkları tanzim etmek, bizde olmayanı sunmak ve önemsiz aracılarla büyük etkiler oluşturmaktır. Yani şiire başlamak için gerekli her şeyi sağlar diyebiliriz.
Toplamda şair, bu mutlak kudretteki ekonominin zarafetini, inceliğini, kapsamlılığını ve verimliliğini en yüksek mertebede bünyesinde barındıran kimsedir.
Derleyen: Uzman Psikolog Gökhan Özcan
Kaynak: Valery, P. (2020). Şiir sanatı. (A. Ölmez, Çev.), (ss. 23-27). İstanbul: Ketebe.
Yorumlar
Yorum Gönder