Buruk Tedavi



Amy Charlette, When I Heal She Heals

“Dünya düşündüğüm şey değil yaşadığım şeydir; dünyaya açığımdır ve hiç kuşkusuz onunla iletişim kurarım ama ona sahip değilim, o tüketilemez olandır.”

Merleau-Ponty, Algının Fenomenolojisi

Yalom’un Günübirlik Hayatlar (2015) kitabının ilk bölümü olan Buruk Tedavi’nin kahramanı Paul Andrews, 84 yaşında, Nietzsche ile ilgili doktora tezini yarıda bırakmış, Yalom’un Nietzsche Ağladığı’nda romanını okumuş, ilhamını kaybetmiş, artık yazamayan bir yazardır. Paul doktor Yalom’a tek bir seanslık görüşme için gelir. Kendisini Yalom’a getiren sebebi tam olarak bilmediğini söyleyen Paul, eski tez danışmanı Claude Mueller ile kırk beş yıllık yazışmalarını içeren bir dosyayı Yalom’a verir ve ondan sadece bu dosyaları okuyup kendisine gözlemlerini aktarmasını ister. Paul’ün terapiye niye geldiğini bilmemeye, şimdi de bu dosyaları Yalom’dan okumasını neden istediğini bilmemek eklenmiştir.

Yalom bir terapist olarak, kendisinden ilk beklenen şeyi, Paul’ün terapiye başvuru sebebini ve günlük rutinini sorgulamaya birkaç kez teşebbüs etse de Paul buna pek yanaşmaz. Yalom bir terapist olarak güvenli alanını kaybettiğini hisseder. Çünkü alışık olduğu terapi görüşmelerinin oldukça dışında bir görüşme gerçekleşmektedir. Yalom mektupları okurken kişiliği, hissettiği yalnızlık duyguları, onun tarzını anlayabilecek bir partner arayışı üzerinden Paul’ü terapiye getiren muhtemel sebepleri kestirmeye çalışır. Ancak yine de Yalom’un zihninde taşlar yerine tam oturmaz. Çünkü Paul, Yalom’un zihninde uçuşan varsayımları teyit etmeye pek de gönüllü değildir. Muhtemelen zihninde dönen hipotezlerle ara ara dikkati dağılan Yalom’u uyaran Paul ısrarla ondan mektupları okumaya devam etmesini salık verir. İlk on iki mektupta açık bir öğretmen-öğrenci ilişkisi gözlemleyen Yalom sonraki mektuplarda birbirine isimleriyle hitap etmeye başlayan Paul ve Claude’un kurdukları ilişkiselliğin başkalaştığını fark eder. Sözgelimi Paul öğrenci olmayı bırakmış, Claude’un kendisine gönderdiği şiirlerle ilgili geribildirimler vermeye başlamıştır.

Duygusu yoğunlaşan mektupları Yalom, büyük bir aşkın, Paul’ün belki de tek aşkının külleri ve kendisini de Paul tarafından bu küllere tanıklık ettirilmek istenen kişi olarak yorumlar. Yalom sonunda şu itirafta bulunur: “Zaman akıp giderken ardı ardına çok sayıda hipotezi kafamda evirip çevirdim ama hiçbiri tam bir açıklama sağlamıyordu.” Hala kendisi için muğlaklığını ve gizemini koruyan bir seansta Yalom pek çok varsayımla dolu zihninin henüz sağlam bir açıklama üretemediğini söyler. Bu sebeple Yalom bu sorular ve varsayımlar yığınını Paul ile paylaşmaya karar verir. Ancak bir mektupta Paul’ün Claude’e verdiği yanıtı okuyunca bu fikirden vazgeçer. Paul yanıtında, açıklamalardan itinayla sakındığını, sorgulamanın değil yaşamın tarafını seçtiğini, açıklamalarının değişkenliğin doğasına tahammül edemeyen kişilerin sığındıkları bir şey olduğunu söyler. Yalom Paul’ün bu minvaldeki cümleleriyle sarsılır ve aklındaki hipotezleri paylaşmaktan vazgeçer. Çünkü Paul tam da şu anda Yalom’un yapmaya çalıştığı şeyi, yani açıklama bulmaya çalışmanın yersizliğini eleştirmektedir.

Yalom mektupları okumayı durdurur ve Paul’e, asıl başvuru şikayeti olarak düşündüğü yazamama sorunuyla alakalı pek bir şey konuşmuş olmamanın kendisini huzursuz ettiğini söyler. Paul yine oldukça net bir eda ile: “Ben böyle bir şey söylemedim.” der. Yalom, aradığı e-mail çıktılarını henüz okumadan, gönderdiği e-mailini kendisine birebir tekrar eden Paul’ü dinler. Paul ilhamını kaybettiğini söylemiştir fakat bu konuda yardım almak istediğini söylemez. Yalom aynı tuzağa düşmüştür. Hipotezlerle karışmış zihni yeni bir hipotez üretmiştir ancak sonuç fiyaskodur. Paul, Yalom’un seansın sonuna doğru yinelediği kendisine nasıl yardım edebileceği sorusuna yanıt vermez ve mektuplarla ilgili herhangi bir gözlemi varsa sadece onu paylaşmasını ister.

Yalom, işte o anda, mektuplardan edindiği gözlemleri, nedensel bağlantılar kurmaksızın betimlemeler aracılığıyla aktarır. Betimlemeler, Paul’ün parlak zekasına, entelektüel kişiliğine, sonraları Claude ile eşitlenen ilişkilerine, Claude’un Paul’ün yargılarına duyduğu saygıya, sevgiye, yazılarına beslediği hayranlığa ve bu ilişkiselliğin özgünlüğü ve değerine yöneliktir. Yalom’un konuşmasını iştahla dinleyen Paul’ün gözleri dolar. Yalom o anda Paul ile özel bir etkileşim kurduğunu hisseder. Yalom önceki varsayımlarına göre doğruluğuna daha fazla inandığı bir başka varsayımda bulunur: Nietzsche ile ilgili çok iyi bir kitap yazmış büyük bir insan olan Claude’un Paul’e verdiği değere şahitlik edebilmiş ve Paul için olağanüstü bir yaşantının öznesi olabilmiştir. Paul bu itibarlı tanık rolüne Yalom’u seçmiştir ve işte bu yüzden buradadır. Yalom bu açıklamasından artık şüpheye düşmez.

Yalom kalan son birkaç dakikada Paul’e onu buraya asıl getiren şeyin Claude’un ölümüyle başlayan bir yas süreci olup olmadığını sorgular. Paul elbette yanıt vermez ve mektupların içinde yer aldığı klasörünü çantasına koyar. İsteğinin tam tamına karşılandığını, bu görüşmenin kendisine son derece yardımcı olduğunu söyler ve şükran duygusunu ifade ederken Yalom’dan zaten daha aşağısını beklememiş olduğunu ekler. Paul’ün bu cümleleriyle yetinemeyen Yalom bu görüşmede Paul’e neyin yardımcı olduğunu sorar. Paul sürenin dolduğunu söyler ve bu soruyla Yalom’u baş başa bıraktığı için üzgün olduğunu belirterek Yalom’un yardımıyla odadan çıkar.

***

Bana göre edebi bir yönü de bulunan bu vaka öyküsünden yola çıkarak şunların söylenebileceğini düşünüyorum: Yalom seans boyunca birden fazla kez doğal tutumu içerisinde, Paul’ün seanstaki bulunuşluluğuna sebepler aramıştır. Paul seansın son dakikası dahil olmak üzere her seferinde Yalom’u yanıtsız bırakmıştır. Çünkü Paul sadece bir görüşme istemiştir ve o görüşmeyi de gerçekleştirmiştir. Bu görüşmeyi herhangi açık bir sebebe, somut bir beklentiye dayandırmamıştır. Paul, Yalom ile sadece görüşmek için, beklentisiz, saf bir ilişkisellik için oradadır sanki ve bu ilişkisellik birtakım ardıl açıklama ve varsayımların, yani salt bilişselliğin içine nüfuz edemediği özel ve biricik bir alandır. Bu ilişkisel alanın özü, yanılmıyorsam, iki benliğin saf bir biçimde karşılaşmaları, birbirlerini varoluşsal bir sorumluluk duygusuyla kabul etmeleri, kapsamaları ve empatik olarak yankılamalarıdır. Paul Yalom’un uzmanlığına, açıklamalarına değil ilişkiselliğine güvenerek gelmiştir. Yalom da kurmaktan kendini alamadığı ve Paul ile ilişkisinde bozucu etkisini birebir yaşadığı tüm hipotezlerine rağmen bu ilişkiselliği, Paul’ün gözlerini dolduran mektupları betimlediği anda kurmayı başarmıştır, denebilir. Paul ile pek paylaşmasa da Yalom hipotezlerinden çoğu zaman kuşkulanabilmiş ve bazen onları askıya alabilmeyi başarmıştır.

Yalom’un Paul’den pek çok şey öğrendiğini düşünüyorum. Paul bu öğretimi sözleriyle değil, tavrıyla gerçekleştirmiştir. Öyle bir tavır ki varsayımsızlığı, duru bir görüyü ve yaşantının doğasındaki biricikliğe sadakati barındıran ve bu değerleri karşıdaki kişiyi yanıtsız bırakıp sınayarak öğreten bir tavır. Bu tavrı rahatlıkla fenomenolojik tavır olarak isimlendirebiliriz. Yalom belki bu seanstan sonra fenomenolojik bakışın değerini, ilk defa diyemeyeceğim fakat yeniden, bu sefer daha derinden hissetmiş olabilir. Yalom’un bu yazıya “Buruk Tedavi” başlığını vermesi de belki bu kırılan algısıyla alakalı olabilir. Yerleşik algılarımızın sarsılması buruk bir tat yaratır ve bizi keyifsizleştirir. Fakat bu kırılma aynı zamanda zenginleştirici bir fırsattır.

                                                                                ***

Yalom’un bu anlatısından yola çıkarak, terapötik ilişki dahil olmak üzere, ilişkilerde yaratılacak karşılaşma anlarının, hiçbir şeyi baştan varsaymayan fenomenolojik bir tutumla mümkün olabileceği söylenebilir. Eğer bir ilişkinin adına terapötik ilişki diyeceksek terapistin “terapistlikten” önce “özne” olabilmesi ve danışanı da karşısında bir “özne” olarak konumlaması kaçınılmaz bir gereklilik olacaktır. Özne-özne ilişkisiyse araya giren teknik ve teorik yükün fenomenolojik bakışla askıya alınabildiği, benlik ve bilinç merkezli bir zeminde mümkündür. Tekniğe ve kendinden menkul teorik hipotezlere boğulmuş günümüz psikoterapi evreninde üzeri örtülen bu yalın gerçeği, Buruk Tedavi öyküsü aracılığıyla yeniden ifade etmeyi önemli görüyorum.

Uzman Psikolog Gökhan Özcan

Yorumlar

  1. Yazınız için çok teşekkürler, son paragrafın son cümlesi kritik bir nüansın anlaşılması ve uygulanmasındaki değeri tekrar hatırlattı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar