Biraz Gerçek Uğruna Muhtelif Sahteliklerden Geçmek
Edvard Munch, Separation, 1986
"Yalvarırım hayata gel artık
Yalvarırım "ben" demeyi öğren
Senden söz açtığımda:
Bir parça değil, bir bütünsün
Bir kısım değil, bir varlıksın."
Ezra Pound, Lustra -Ortus
Gerçeği varken neden sahte bir ilişkiyle yetiniriz?
Bu soruya bir yanıt verilecekse önce gerçek ve sahte kavramlarını ve bu gerçeklik sorununun hangi bağlamda, nasıl ele alınması gerektiğini tanımlamamız gerekecek. Hepimiz bir benlik olarak ilişki kurmak isteriz. Hatta sadece istemeyiz, ilişkiye muhtacız da. Kendimizin ötesine uzanmak zorundayız. Benlik, merkezkaç kuvvetiyle başkasına iter kendini. Öyleyse ilişki kurma arzusu tümüyle sahih, gerçek bir şeydir. Bu arzunun sahtesi olamaz.
İlişki arzusu artık başka bir benlikle karşılaşıp ilişkiye evrildiğindeyse gerçek ve sahte ayrımı söz konusu olmaya başlar. Günlük yaşamda, ilişkide olduğumuz öteki benliğin arzuları, kanaatleri ve mizacının çekimindeyken ilişkinin sıhhatini tespit etmek pek kolay bir iş değildir. Oysa ki psikoterapi odası bize bu önemli durum üzerine çalışmamız için en uygun imkanı sunar. Neden mi? Çünkü terapistle kurulan ilişkisellik diğer ilişkiselliklerden başkadır. Danışan, ilişkisini öykülemeye koyulduğunda, ilk olarak terapist danışan gibi kendine gömülü değildir; ona aktif ve empatik bir dinlemeyle eşlik etmek için oradadır. İkinci olarak terapist danışanı herhangi bir niyetlilik ve yargı içinde dinlememektedir. Psikoterapi odası böylece gerçek ile sahtenin ayrışmaya başladığı bir yer haline gelebilir. Danışan öyküledikçe, öyküsü, terapistin görece yargısız ve mesafeli benliğinden soru ve yorumlarla döndükçe, ilişkisi, ilişkisindeki konumu danışanda bir resim gibi belirmeye başlar. Bu beliren resim tüm ilişkinin anatomisi değildir elbette çünkü psikoterapi, odadaki danışanı bağlar, ilişkide olduğu diğer benliğin hakikati, psikoterapi odasında belki bazı varsayımlarla görece malum ancak bunun haricinde meçhul kalmak durumundadır. Danışan, psikoterapide sadece ilişkideki kendi konumunun gerçekliğini sorgulayabilir.
Peki bir ilişkiyi gerçek ve sahte kılan en çekirdekteki şey ne olabilir? Bu soruya onlarca farklı yanıtın verilebileceğinin farkındayım. Bu soruyu, şu veya bu teori üzerinden değil de kendi bilgi ve deneyimim, yani kendi benliğimin kaynaklık edeceği şekilde yanıtlamaya çalışmak isterim.
Bize ne oluyor da bir şeyin sahtesine rıza gösteriyoruz? Basitçe, korkuyoruz. Benliğin, savuşturamadığı güçte yaşantıladığı sarsıntılar, mevcut referans noktalarını alt üst ederek, kendisini referans kılar. Yeni referans ve bağlar benlikte korku yaratır. Çünkü o sarsıntıya dek dünyaya örtük veya açık olarak sözgelimi X referansıyla değer atfeden benlik, şimdi Y niteliğinde bir referans değerine tanık olmaktadır. Y değerli referansı gelecekteki yaşantılarıyla dönüştürebilmek her zaman mümkün olsa da bu iş pek kolay değildir. Y değeri kabaca şöyle konuşur: “Şimdiye dek dünyanın X olarak tezahür edeceğini bekliyor ve yaşıyordun, şimdi öyle olmadığını görüyorsun. Dünya Y ile tezahür etti gördüğün gibi ve hep böyle tezahür edecek. Tüm yönelimini Y üzerinden değerlendirmelisin artık yoksa pek iyi şeyler hissetmeyeceksin.”
Sarsılan, referans değeri değişen ve kötü (tekinsiz, belirsiz) hissetmekten korkan benlik için işler zora girmiştir. Korku yüzeysel anlamda gerçektir ama bütünsel anlamda yanılsamalıdır. Çünkü benlik sarsılmasa Y değeri kişiye kendini hiç tanıtmamış ve benlik de hiç korkmamış olacaktı. Dünyada, referans değeri açısından, dünyanın belirsizliği, tesadüfiliği içinde karşılaştığımız durumların insafına kaldığımız söylenebilir öyleyse. Yine de her şey bitmiş değildir. Psikoterapötik çalışma bu gerçeklik sorunsalını şöyle ele alır: “Evet daha önce X, şimdiyse Y, daha sonra Y1, Y2 veya belki de Z. Bütün ve gerçek zannettiğin gerçeklik duygunu sarsıp referans değerini değiştiren ve seni korkutan şeyler yaşadın. Gerçek ne bilmiyorsun şimdi. Benliğin tüm bu cümbüşün sahnesi oldu, bunu kabul etmelisin. Buna rağmen gerçeklik duygunu zaman içinde çabalayarak kendin yaratabilir, seçebilirsin. Bunları sen yaşadın ancak bu yaşadıkların sen değilsin. Bu deneyimler süzülmeye, sindirilmeye ve bütünlenmeye muhtaç. Bunun için buradasın. Bunun için buradayız.”
Psikoterapi öyleyse ne X’e ne Y’ye ne de Z’ye kayıtlanmamız gerektiğini söylemektedir. Sahte ilişkiler tam da burada kendini göstermektedir. Korkan benlik, içinden çıkmak istediği bir ilişkiden çıkamıyor, gerçek başka ilişkileri penceresinden izlemekle yetiniyor ve her sabah uyandığında, sözgelimi Z gerçekliğinin yarattığı korkunun baskısıyla, içinde bulunduğu sahteliği gerçek bir şeymiş gibi, bir oyuncu gibi deneyimliyor olabilir.
Gerçek, korkuyu yaratan o referans değerinin yıkılmasıdır. Sahtelik ancak bu şekilde aşılabilir. Fakat bunu başaran birini şimdi başka başka tehlikeler ve tuzaklar beklemektedir. Bir referans değeri yıkıldığında yerini hızlıca başka bir değer almak zorundadır. Zihin boşluk kabul etmez. Can havliyle, değerlendirmeksizin yeni bir referans değeri tayin eden birinin aynı tuzağa düşmesi pek muhtemeldir. Henüz yeni kırılmış sahteliğin yarattığı yeni bir sahtelik alemi. Sahtelikler kumpanyası. Henüz yeni ayrılmış ve içinde oluşan boşluğu, sorgulamadığı referans değerince başka bir nesneye (kişiye) aktarıp “yeni” ve “daha gerçek” zannettiği bir ilişkiye başlayan kişi örneğindeki gibi.
Gerçek, öyleyse sabit referans değerlerine mesafeliliktir. Benlik tek bir değere iman etmekle kısıtlanamaz. Varoluş, der Bataille, içinde ateş ve parçalanmaların sarhoşluğa bağlandığı, şarkı söyleyen bir kargaşadır. Gerçek, şarkı söyleyen kargaşaya tahammül etmektir.
Uzman Psikolog Gökhan Özcan
Yorumlar
Yorum Gönder