Arı Ruhu



Bir rüya. On nisan sabahı dolayları.


Asansörde bir kadınla karşılaşıyorum. Daha önce gördüğüm ve aşık olduğum bir kadın. İlginç olan şey şu ki ben de bir kadınım. Sadece kadın gibi görünmüyorum. Hem görünüşüm hem de tüm hissiyatımla kadınım. Güvende ve kapsanmış hissettiriyor bana, o kadın. Onu seviyorum. Bir kadın olarak. Bunu biliyor. Buna izin veriyor. Hoş bakıyor. Çok hoş. 

Sokakta yürümeye başlıyoruz. Büyük bir kırtasiyeye uğruyoruz: boyalar, resim kağıtları ve pek çok şey. O esnada bir arı görüyorum. Tuhaflaşıyorum. Bir çocuk gibi konuşmaya, davranmaya başlıyorum. O az önceki yetişkin halim gidiveriyor. Arıyı kovalıyor, yakalamaya çalışıyorum. Çevresinde pervane oluyorum. Nereden tanıdığımı hatırlamadığım ve sevdiğim kadın bu halimi çok merak ediyor. Sonra oradan birkaç kağıt ve boya kalemi alıyor. Benden bu arıyı ve arının hatırlattıklarını çizmemi istiyor. (Artık bu sahneden itibaren kadın bedenimden çıkıyorum ve sanki bir film seyircisiymişim gibi rüyayı gözlemci benlikte izlemeye koyuluyorum)

Arının resmini yapan çocuksulaşan kadın kendiliğimi izlerken, düşünüyorum, neden bir arı ansızın beni böyle düzensizleştirdi diye.

Rüyalarda olur bu, ansızın bir bilgi parıldar. O bilgi parıldıyor: Meğerse ben savaş travması yaşayan bir başka kadının, anneannemin travmasını yüklenmişim. Düşmandan kaçarken eşinin vurulduğu yerde bir sürü arı yaşarmış. Eşi vurulduğu anda hepsi havaya uçuşmuş. Bu anıyı defalarca bana anlatıp durmuş. Ben de, şimdi uçuşan bir arı görünce, o anının acısıyla, işte o yüzden, yetişkin kalamaz, çocuklaşırmışım.

Uzman Psikolog Gökhan Özcan

Yorumlar

Popüler Yayınlar