Jung: Geçmişe Bakış


Yaşamımın izlediği yoldan memnunum. Dolu dolu yaşadım ve çok şey aldım. Bu kadarını nasıl umabilirdim ki? Sürekli beklemediğim şeyler oldu. Ben farklı olsaydım birçok şey de farklı olurdu, ama her şey olması gerektiği gibi oldu çünkü ben benim. Birçok planım gerçekleşti ama her zaman bana yararı olmadı. Her şey doğal ve kaderime uygun gelişti. Yaptığım, inatçılığımdan kaynaklanan saçmalıklara pişmanım ama o niteliğim olmasa amacıma ulaşamazdım. Bu nedenle, hem düş kırıklığı içindeyim hem de değilim. İnsanlar da, kendim de, beni düş kırıklığına uğrattılar ama onlardan şaşırtıcı şeyler öğrendim. Kendimden umduğumdan çok daha fazlasını gerçekleştirdim. Yaşam ve insan olguları çok geniş kapsamlı oldukları için sonuç diyebileceğim bir yargıya varamam. Yaşım ilerledikçe kendimi giderek daha az anlamaya ve daha az tanımaya başladım. Kendimle ilgili iç görüşüm de azaldı. 

Kendime şaşıyorum; kendimden memnunum ve kendimden düş kırıklığına uğradım. Dertliyim, yitiğim ve coşkuluyum. Bunların tümüyüm. Bunların toplamının ne olduğunu da bilmiyorum. Mutlak bir değeri ya da değersizliği saptama niteliğim yok. Kendimle ve yaşamımla ilgili bir yargım da. Tümüyle emin olduğum hiçbir şey yok. Tümüyle inandığım bir şey de gerçekten yok. Tek bildiğim, doğduğum ve var olduğum. Bana sürüklendim gibi geliyor. Bilmediğim bir şeyin temelinin üzerinde varlığımı sürdürüyorum ama tüm bu belirsizliklere karşın, tüm varoluşun sağlam bir temele dayandığını ve onun bende de sürdüğünü hissedebiliyorum. 

Doğduğumuz dünya çok acımasız, ama aynı zamanda ilahi bir güzelliği var. Anlamlı oluşunun mu, yoksa anlamsızlığının mı ağır bastığına karar vermek, insanın yapısına bağlı. Anlamsızlık tümüyle baskın çıksaydı, gelişmek için attığımız her adımda, yaşamın anlamı büyük bir oranda değerini yitirirdi. Ama böyle değil ya da bana öyle geliyor. Büyük bir olasılıkla, tüm metafizik sorunsallarında olduğu gibi, her ikisi de doğru. Yaşam anlam ve anlamsızlık demek ya da yaşamda anlamlar ve anlamsızlıklar var. Anlamın ağır basıp zaferi kazanmasını kaygılı bir umutla yürekten istiyorum.

Lao-tzu, "Her şey apaçık, bulanık gören benim," demekle, benim bu ileri yaşımda hissettiklerimi ifade etmiş. Lao-tzu, olağanüstü bir içgörüşle değeri ve değersizliği görmüş ve yaşamış ve yaşamının sonunda kendi benliğine, yani sonsuz bilinmeyen anlama dönmeyi arzu eden bir insana iyi bir örnektir. Yeterince şey görmüş yaşlı adam arketipi sonsuza dek gerçek kalacak. Her entelektüel düzeyde bu tip ortaya çıkar ve yaşlı bir köylü de olsa, Lao-tzu gibi büyük bir filozof da olsa, kimliği her zaman aynıdır. Bu, yaşlılık ve kısıtlanma demek, ama beni dolduran öylesine çok şey var ki: bitkiler, hayvanlar, bulutlar, gece ve gündüz ve insandaki ölümsüzlük, tümü. Kendime olan güvenim azaldıkça, her şeyle kan bağım olduğu duygusu artıyor. Aslında bana, beni dünyadan uzun bir süre ayıran yabancılaşma iç dünyama kaydı ve beni beklenmedik bir biçimde kendimden uzaklaştırdı gibi geliyor.

Carl Gustav Jung, Anılar Düşler Düşünceler, Can Yayınları, 2009

Yorumlar

Popüler Yayınlar