Sürçülisan Aynıyla İnsan: Ruhsal Kaçaklarımızın Psikanalizi



Ciddiyetini muhafaza etmek başarılı bir bastırma yöntemidir.

Sandor Ferenczi, Gülme

Bildiğimizi Bilmediğimiz Yer: Bilinçdışı


Kendisinin kendisine eşit olduğunu düşünen birinin matematikle arasının iyi olduğu su götürmezken, yirminci yüzyılın başlarında insan zihninin derinlikleri üzerine aykırı cümleler kuran, işlerin sandığımız gibi yolunda gitmediğini her fırsatta hatırlatan Freud ve onun sağaltım yöntemi olan psikanalizle hiç tanışmamış olduğunu varsayabiliriz. Evet, psikanalitik açıdan insan kendi kendisine eşit değildir. Zaten nasıl olabilir ki? Hiç rüya görmeyen biri var mıdır? Dili hiç sürçmeyen peki? Ya da yaptığı şakadan dolayı bin pişman olmayan? Yahut olmadık yerde sakarlığı tutmayan?

Her şeyin kontrolümüz altında olmadığını bilmek bizi dehşete düşürür. Rüyalardan, şakalardan ve sakarlıklardan sıyrılmış bir evren büyük bir ihtimalle çok sıkıcı olurdu ve özne, kendini inşa edecek ve dönüştürecek bir düşsel alan bulamazdı. O zaman bir eksikten/kaçaktan yapılıyoruz. Buna psikanaliz "bilinçdışı" adını veriyor. Bilinçdışı, bizi var eden bir yarık; girişi bize yasak bir bölge. Bildiğimizi bilmediğimiz, birbirine olabildiği kadar zıt dürtü ve duyguların bir arada bulunabildiği, zamansız bir mahzen. Freud’a değin bilinçdışının varlığı elbette bilinmiyor değildi ancak Freud bilinçdışına sistematik bir çerçeve çizdi ve bu çerçeveyi tedavi tekniğinin bir dayanağı haline getirdi.

Freud tam bir aydınlanmacıydı. Bilmeye takıntılıydı. Hatta öyle ki, rüyalarından başlayıp kendi kendisini analiz ederek kendisini nesneleştirdi. Psikanalizi de bilimsel bir taslak olarak ele aldı ve gelişimi belli bir süreye yayılan teorileriyle inşaya koyuldu. Breuer ve Charcot ile başladığı histeri ve hipnoz odaklı çalışmalar ona heyecan veriyordu. Histerik belirtilerin altında birtakım dürtü yükleri olduğunu ve eğer bu yükler açığa çıkarılırsa belirtilerin ortadan kaybolacağını düşünüyordu. Demek ki ruhsal aygıtın bir bilinçli bir de bilinçdışı yönü vardı. Düşlerin Yorumu (1900) ve Günlük Yaşamın Psikopatolojisi (1901) kitapları insan bilincine yönelik mevcut iddialara ciddi itirazlar dile getirmesi, bize yabancı bir parçamızdan çok rahat ve bilimsel bir dille bahsedebilmesi hasebiyle çok ses getirdi. Bazısı hayran oldu, bazısı ise nefret etti Freud’dan.

Freud’un bu yazıya konu edeceğimiz Günlük Yaşamın Psikopatolojisi kitabı, yayınlandığı tarihte büyük bir ilgiyle karşılandı ve birçok dile çevrildi. Bu kitap bağlamında psikanalizin unutmaları, dil ve kalem sürçmelerini, kazaları ve şakaları nasıl anladığını açıklamaya çalışacağız.

Unuttum Gitti! (mi?)

Günlük Yaşamın Psikopatolojisi’nde Freud, unutmalar, dil sürçmeleri, kalem sürçmeleri gibi günlük yaşamda kaza deyip önemsemediğimiz şeyleri önemser. Hatta birçok insan bunların üzerinde durmayı deli işi olarak görür. Ancak iflah olmaz bir determinist olan Freud ve takipçilerine göre tesadüf diye bir şey yoktur. Ruhsallıkta her şeyin bir sebebi vardır.

Günlük yaşamda birçok şey için "unuttum" deyip geçebiliriz fakat psikanalizde hasta geçerli bir mazereti olmadan seansları aralıklarla unutuyorsa mesela, işler değişir. Analist bunun sebebini anlamaya çalışır ve uygun bir zamanda hastaya bunu söyler. Mesela hasta en son seansta derin bir travmasına dokunmuş olabilir. Ruhsal olarak sarsılmıştır belki. Seanslara devam etmek bu nedenle güç hale gelmiş olabilir. Ya da analist, hasta tarafından otoriter bir baba gibi algılanmıştır ve bir sonraki seansa gitmek hasta için öfke duygusu sebebiyle güçleşmiş olabilir. Görüldüğü gibi  psikanalizde basit bir unutma olayının altından birçok şey çıkabilir.

Peki, psikanalize göre nasıl unuturuz? Bu soruya cevap olarak psikanalitik literatürün olmazsa olmaz kavramı bastırma (repression) mekanizmasına başvurulabilir. Bastırma, Ödipal dönem kazanımı olan bir savunma mekanizmasıdır. Otorite ile karşı karşıya gelen çocuk, önceki dönemlerden farklı olarak kendisini denetlemeyi, kuralları içselleştirmeyi ve dolayısıyla isteklerini ertelemeyi öğrenir. Ancak istek ertelendiği için yok olmaz; bastırılır. Uygun bir zamanda - işte dil sürçmelerinde, rüyalarda, fantezilerde vb. - açığa çıkarılır ya da hiç açığa çıkarılmaz fakat bu yasaklı içeriğin hala varlığını sürdürmediği anlamına da gelmez. Kişinin rahatsızlık duyduğu suçluluk, utanma gibi duygu ve düşünce içeriklerini bilinçdışına gönderen, ego yani bilinçli parçamızdır. Söz gelimi, beş yaşında kendisinden büyük bir kız tarafından arkadaşları içinde öpülen bir erkek çocuğu, utancını saklama adına bu olayı ileriki yaşlarda tamamen unutabilir. Tekrar edelim: unutmak yok olmak demek değildir. Bastırmaya uğrayan bu utanma duygusu kişinin ileriki yaşlarında kadınlarla olan ilişkilerinde sorunlar yaratabilir/yaratmayabilir.

Sürçülisan Aynıyla İnsan


500 yıl önce İncil’deki "yapmayacaksın" emrini "yapacaksın" şeklinde yazan bir Hıristiyan muhtemelen dinsizlikle suçlanıp katı biçimde cezalandırılırdı. Bu durum, kötü ruhların veya şeytanın zavallı yazıcının ruhunu ele geçirmesi olarak yorumlanmış olurdu büyük ihtimal. Şeytan, adamın aklını bulandırıp yazıcıya tuzaklar kuruyor olmalıydı. Eminiz ki Freud bu açıklamaya burun kıvırır, sorumluluğu şeytana değil, yazıcının tamamen kendisine verirdi ve İncil’e, kanuna yani süperegoya olan itaatini zayıflatabilecek sebeplerin izini bilinçdışında aramaya koyulurdu. Çünkü yazıcı bu sürçmeyi bir amaca dönük olarak yapmıştı ama niyetinin farkında değildi çünkü bu niyet bilinçdışında saklıydı. Freud serbest çağrışım ve rüyaları kullanarak aynı bir dedektif gibi adamın neden böyle bir sürçme yaptığını kendisine fark ettirmeye çalışırdı.

Dil/kalem sürçmeleri buradan hareketle aslında bir düşüncenin tam olarak bastırılamamasıdır. Kişi bastıramadığı bilinçdışı düşünce içeriğini kontrolsüz bir biçimde dışarı çıkarır. Dışarı çıkan, asıl söylemek istediği şey, maske olarak kullanacağı düşünce ve sözcükle de çoğu zaman anlamsal/fiziksel yakınlıklar taşır. Tansu Çiller’in bir mitinginde 'çekiç güç' yerine 'çekici güç' demesi gibi. Psikanaliz, Çiller’in ‘çekiç’ yerine neden ‘çekici’ kelimesini kullandığını ancak Çiller ile yapacağımız serbest çağrışım çalışmasıyla öğrenebileceğimizi öne sürecektir. Görüldüğü üzere burada bir yer değiştirme (replacement) vardır. Bastırma zayıflamış, bastırılan içerik maske sözcükle yer değiştirerek bir anda açığa çıkmıştır.

Sadece Bir Kaza (mı?)

Kazalar çoğu zaman bizim kontrolümüz haricinde gerçekleşen olaylar olarak alımlanır. Bir fırtına sırasında birine yıldırım çarptığı söylense, bu olayın o kişinin bilinçdışından kaynaklanmadığı üzerine yemin edebiliriz. Yıldırımın nereye düşeceğini kim bilebilir ki? Fakat kurbanın 25-30 cm uzağında bir demir çubuk yığını olduğu bilgisi sonradan mevcut açıklamaya eklendiğinde hala aynı düşüncede mi oluruz? Aklımıza yeni bir sorunun gelmesi neredeyse kaçınılmazdır artık: Acaba kurban yıldırımdan önce bu demir çubuk yığınını görmüş müydü ve tehlikenin farkında mıydı? Eğer kurbanın farkında olduğunu bir şekilde anlarsak, burada öze dönük bir bilinçdışı zarar verme girişiminin olduğunu düşünmememiz için herhangi bir sebep yoktur. Kurbanın çağrışımları, ki hala yaşıyorsa, bu kazanın açığa çıkarılmasında önemli olacaktır. Kurbanın kaza öncesindeki niyeti hakkındaki bilgililiği çoğu zaman kaza sırasında veya sonrasında bastırılıp bilinçten uzaklaştırılır. Psikanalitik yöntem, bu bastırılan niyeti bir süreç içerisinde bilinç düzeyine çıkarır.

Niyetlilik taşıyan kazaların birçoğu süperegonun bilinçdışı etkinliğinden kaynaklanır. Kişi kendini bir kurbana dönüştürerek kendini cezalandırmaya çalışır. Bu bazen bir onarım çabası da olabilir. Hatasını işlevsel yöntemlerle telafi edemeyen birinin son çaresi bazen kaza süsü verilmiş bir öz saldırı girişimidir. İntihar bunun son noktasıdır. Zihnimizde yarattığı kötü çağrışımlara ve tüm paradoksallığına rağmen intihar düşüncesi kişinin zihninde bir umut ya da çare olarak belirebilir böylece. Tabi ki ümitsiz bir çare.

Şaka Şaka!

Freud’un günlük yaşamımızı bu denli ciddi bir üslupla analiz etmesi bazılarına şaka gibi gelebilir. Freud zaten şakaları da incelemiştir. Şakalar ona göre birincil süreç ismini verdiği bir durumla ilgilidir. Birincil süreç, süt çocuğunun henüz dile hakim olamadığı dönemde söz dışı iletişimi kullandığı, dış gerçekliği, kuralları hesaba katmadığı bir büyüsel zihinsel süreçtir. İkincil süreç ise bunun tam tersidir. Yani dil devreye girmiş, mantık ve kuralları ve toplumsal gerçeklik önemsenir olmuştur artık. İşte şakalar birincil sürecin rol oynadığı bir zihinsel etkinlikle üretilir. Freud’a göre şaka eğer birincil süreç dilinden çıkarılıp ikincil süreç diliyle tekrar yazılırsa tüm anlamını, ruhunu ve yaratacağı etkiyi kaybeder. 

Amerikalı psikanalist Charles Brenner’in verdiği bir örneği aktarabiliriz:"Liberaller ayaklarını havaya sıkı sıkıya basan adamlardır" şakası birincil süreç dilinde yazılmıştır. Zihin buradaki yergiyi hemen anlar ve bir duyguya, eğer liberal değilseniz keyfe ve rahatlamaya sebep olur. Bu cümleyi şimdi ikincil süreç dilinden yazalım: "Liberaller hem pratik hem de kararlı olmak isterler ancak ikisi de değillerdir" Gördüğünüz gibi şaka şakalıktan çıktı ve eski tadı artık veremeyecek hale geldi. O zaman şakalar ve espriler birincil süreç etkinliği olması hasebiyle, yapan kişi için geçici bir ego gerilemesine mi sebep olmaktadır? Kısmen, evet. Şaka çocukluğa yapılan kısa bir gerileme ve gezintidir. Fakat buradaki gerileme, ruhsal bozukluklarda görülen gerilemeden ayırt edilmelidir. Şakadaki gerileme ego denetiminde gerçekleşirken; söz gelimi bir şizofrenideki gerilemede ego denetiminden söz edilemez. Dikkatli okuyucular burada sürçme ve şaka arasında da bir ayrım yakalayacaktır. Sürçme egoya rağmen gerçekleşen, ego denetiminden kaçan bir etkinlikti. Şaka ise bahsettiğimiz üzere egonun denetiminden geçer.

Son

Günlük yaşam şakalardan, sürçmelerden, fantazi ve düşlerden ne kadar eksikse o denli sıkıcı ve patolojiye meyilli olacaktır. Ego denetiminde yapılan bu tür gerilemeler, kurulan oyunlar, yaşamı yaşanmaya değer kılan ritüellerdir. 

Sahi, yaşamın kendisi zaten şaka gibi bir şeyken neden ciddi olalım?

Not: Bu yazı Ayraç Kitap Tahlili ve Eleştiri Dergisinin 87. sayısında yayımlanmıştır.

Uzman Psikolog Gökhan Özcan
















Yorumlar

Popüler Yayınlar